Theodosius Limanı Arkeolojik Alanı
Ekim 2020
Ekip
Serkan Yetgin (Y. Mimar)
Murat Çetin (Y. Mimar)
Balin Özcan Koyunoğlu (Peyzaj Y. Mimarı)
Damla Bilgiç (Peyzaj Y. Mimarı)
Yardımcılar
Burak Bozkurt Ateş (Mimar)
Nuray Dolu (Mimarlık Öğrencisi)
Theodosius Limanı Arkeolojik Alanı, gerek fiziki gerek kültürel bir ‘katmanlaşma alanı’ olarak kavranmış olup, yarışma alanının mevcut durumdaki, kentin ve yakın çevresinin geri kalanından fiziksel ve algısal olarak ‘izole’ edilmiş hali, temel bir tasarım problemi olarak saptanmıştır. Alanın, mevcut durumdaki işlevsel ve mimari kargaşadan kaynaklanan, kimliksizleştirilmiş / niteliksizleştirilmiş mekânsal ve fiziki karakteri ise bir başka temel tasarım problemi olarak belirlenmiştir. Alanın barındırdığı ve mevcut haliyle kaotik nitelik sergileyen çeşitlilik ve yoğunluk olgusu mekânsal zenginlik ve mekânsal bir değer olarak işlenebilecek ‘mekânsal karmaşa’ (spatial complexity) unsuru açısından bir potansiyel olarak kabul edilmiştir. Mekânın özgün ögesi ve uygarlık tarihinin önemli kanıtlarından biri olan kazı alanı ve bu alanda açığa çıkarılan katmanlaşma olgusu, tanımlanan tasarım problemlerinin çözümü ve bu ‘özgün değerin görünür ve erişilebilir kılınması’ için önemli bir diğer potansiyel olarak değerlendirilmiştir. Buna ek olarak, yarışma alanının yakın çevresine ‘araç, yaya, raylı sistemlerle ve yeşil koridorlarla bağlanma’ olanakları ve bu sayede Tarihi Yarımada’da oluşturulacak ‘tarih ve kültür rotalarına eklemlenme’ olanakları da bir başka potansiyel olarak ele alınmıştır. Bu sayede alanın çevresine tekrar ve yoğun biçimde entegre olabilecek bir düzenlemeyle ele alınması ve alanın başta kültür turizmi olmak üzere kent ekonomisinin bir parçası haline gelmesi önerilen tasarımın ana hedefleridir. Bu bağlamda yarışma alanının ve içerisinde yer alan odak ve etkileşim noktalarının ‘mekânsal okunurluk’ düzeyinin artırılması ve bu odakların tematik, işlevsel ve fiziksel bir süreklilik içeren yalın bir mekânsal kurguya kavuşturulması öneri tasarımın temel ilkesidir.
Önerilen kentsel ve mimari tasarımın ana konsepti, Theodosius Arkeolojik Kazı Alanı’nın etrafını çevreleyen kentsel dokuları birbirine bağlamakla kalmayıp zemin altındaki yaşam ile zemin üstündeki gündelik hayatı da birbirine organik olarak bağlayacak ‘okunabilir’ bir ‘yatay ve dikeyde işleyen düğüm noktası’ oluşturmaktır. Bu ana hedef doğrultusunda mevcut ‘arkeolojik kazı çukuru’, Metro’nun (M2 hattı) ve Marmaray’ın açık avlusu ve sözü edilen düğüm noktasının dikey bileşeni olarak kavranmaktadır. Bu düğümün yatay bileşeni ise odak alanlarını geometrik olarak birbirine bağlayacak akıcı ve lineer bir kurgunun tezahürü olarak ‘lineer omurga’ ile onun yerüstündeki yansıması olan ‘kentsel saçak’ ve yer altındaki yankısı olarak da Metro’nun bilet holü kotunda (kazı çukuruna ‘bitişik’ ve ona ‘geçirgen’ biçimde) uzanan ‘sergileme ve deneyim koridoru’dur. Bu ana konseptin işlevsel yataylık ögesi, saçakların altında uzanan peyzaj unsurlarındaki ardışık ve paralel sert-yumuşak zemin dizgeleriyle biçimsel olarak da ifade bulurken, dikeylik ögesi de mimari kapsüller vasıtasıyla elde edilen tektonik değerlerle güçlendirilmektedir.
Asal dikey kurgu ögesi olan ‘arkeolojik kazı çukuru’ tüm çeperleri ile katmanlaşma olgusunun temsili ve betimlemesi üzerinden etkileşim kurarken, bu yüzeylerden türeyen ‘katmanlaşmış kabuk unsurları’ yüzeye sirayet ederek mimari hacimleri tanımlarlar. Bu 3 boyutlu olarak işleyen ve farklı nivolarda tektonikleşen ‘düğüm noktası’ kentsel ölçekte Tarihi Yarımada içerisindeki kılcal damar ağlarını Antik Lykos (Likos) Deresi’nin izleri ile Bizans ve Osmanlı Sarnıçları izleği üzerinden kurar ve kentin kan dolaşımını Theodosius Alanı’nın kalbi olan Antik Liman’da, yani kazı alanında (özellikle de çukur tabanındaki su ögesinde) toplar. Kazı çukuru, İstanbul’un kadim ve katmanlı geçmişinin vücut bulduğu ve bu geçmişin derin köklerinin kendi tarihsel kaynaklarına yeniden tutunduğu bir ulu ağaçtır artık. Ziyaretçi ve kullanıcıların hareketleri bu
ağacın gövdesini oluşturan o tanımlı hacimden kılcal köklere kadar uzanan doğal ve yaşamsal bir akışkanlıktan ibarettir. Yenikapı’da yeniden hayat suyuna kavuşan bu ‘kök’ Tarihi Yarımada’dan yeşerecek anlam yüklü yeni bir hayatın da nüvesidir.